Süleyman AKDOĞAN


Sınavlar kalkmadan asla!

Sınavlar kalkmadan asla!


 Eğitim, hitap ettiği herkesin kazandığı, onların ilgi ve yeteneklerini geliştirme işi olmalıdır. Aksi varsa, -birileri kazanıyor  ve diğerleri yıllarını kaybediyorsa- bunun adı eğitim değil düpedüz ticarettir. (1). Iki bucuk yıl once kaleme aldığım bu yazıdan bu güne eğitim adına çok şey değişti ancak eğitim kazananların ve kaybedenlerin olduğu bir mantıktan öte geçemedi.

Eğer 12 yıllık eğitimde her bir öğrenci için çıkış tüneliniz ÖSYM sınavları ise –ki öyle- tünelden çıkanlar olduğu gibi çıkamayanlar da olacaktır ve bu tünel hiç kimseye aradığını veremeyecektir.

Türkiye’nin en büyük problemin eğitim olduğunu, eğitimin de en temel probleminin ÖSYM sınavları olduğunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. ÖSYM sınavlarını buz dolabı bozulmuş bir adamın evdeki bütün beyaz eşyayı tamirciye götürmesine benzetiyorum. Arızanın sadece buz dolabında olduğunu akılda tutalım.

Neden sınavlar yapılıyor diye sorsanız, öğrenciler arasında adalet sağlanıyor denilmesi galiba birinci sırada yerini alır. Ancak, ne tuhaftır ki, sınavlarla sağlanan bu adaletten sınavlar sonrası hiç nasib alinamıyor. Memlelet  adaletten yıkılmıyor.

Bu işi öğretmenler yapsın deseniz, yani öğretmenin değerlendirmesi öğrenci üzerinde belirleyici  olsun deseniz, öğretmenlere güvenilemeyeceği savı yine ilk sırada yer alır. Hatta, bu öğretmenlerce bile dillendirilir. Ne gariptir ki, güvenilmeyen öğretmenin çocuğa 12 yıl hocalık yapmasına müsade edilir ama iş son söze gelince öğretmene güvenilemeyeceği ortaya çıkar.. Ne çelişki değil mi! Madem öğretmene güvenemiyorsunuz, çocukları neden onlara teslim ediyorsunuz. Güveniyorsanız sınavı da onlar yapsın. Öğretmen kötü, öğretmene güvenmiyorsunuz diye bütün çocukları aynı sınava sokmak zorunda değilsiniz, öğretmeni değiştirirsiniz olur biter. Yani,  sadece buz dolabını tamir ettirirsiniz!

Bu sınavlar neticesinde, öğrenciler başarılı ve başarısız diye belirlenebiliyor ancak bir çok insan istediği eğitimi de alamıyor. Üstelik, ülkenin beyin gücü de israf ediliyor. ÖSYM sınavları, meslek belirlemenin birinci adımı olmuş durumda. Bu sınavlardan yüksek puan alanlar hangi fakültelere gidiyor diye sorsam hepimizin yanıtı ortak: Tıp, hukuk, belirli Mühendislik ve İşletme Fakülteleri. Peki, bu kadar zeki kimselerin okuduğu alanlarda durumumuz nedir. Adalet ve Tıp’ da ne kadar başarılı olduğumuz ortada. Bu sizce zeka israfı değil midir?

Burada şu suçlu, bu suçlu diyerek  kimseyi üzmek ya da düşman sevindirmek istemiyorum. Ancak, eğitimde ciddi problemlerimiz olduğu ortada.

 Bir paragraph da  müdür atamaları için açalım. Atamalarda yapılmak istenenle ilgili niyet okuyuculuğu yapmak istemiyorum. Ancak,  bu atamalar bazılarını sevindirirken bazılarını da üzdü. Öğrencilerin okula başlaması ve ÖSYM tüneli arasında  geçen bir eğitim sisteminde bir müdürün eğitime katkısı ne olabilir merak ediyorum. Gidenlerin gelenlerden neyi eksikti. Ne yapamadılar da gönderildiler. Gelenlerin, gidenlerden  ne fazlası var. Gelenler, hareket alanının bu kadar sınırlı olduğu bu sistemde eğitime ne katkı yapacaklar? Bu soruma “eğitim” adına bir tek yanıt gelmeyeceğinden eminim. Gidenler sevinmesin onlar da zaten bir şey yapmıyorlardı, dada doğrusu yapamıyorlardı.   

Okulların açıldığı bu hafta bu yılda  eğitimin, aktörler değişse de kazanma- kaybetme yani ticaret eksenininde devam edeceğini üzülerek söylemeyelim. Bu sınavlar kalkmadan asla değişmeyecek. Bitirirken, bitmek bilmeyen umudumu yazayım: Bu sınavlar kalkacak! Ama, er ama geç!

 

 

 

1.      http://www.adana01haber.com/okul-mudurleri-secimle-gelmeli-963yd.html