Bundan 24 sene önce 26 Şubat 1992 tarihinde ne mi oldu?!
Anlatayım…
Ama bilin ki o tarihi yaşayan Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ Bölgesi'nde ki Hocalı Kasabasının her bireyinin anlatacakları , bir kitabı doldurur da taşırır.
Ermeniler stratejik önemi büyük olan Hocalı Kasabasına gözlerini dikmişlerdi. Bu kasaba önemli geçiş noktalarında bulunuyor ve bölgenin tek havalimanı için de üs görevi görüyordu. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından merkez olarak kullanılması da, Ermenileri kışkırtan , Hocalı'yı cazip kılan bir başka özelliği idi.. Buyüzden saldırılar ağırlıklı olarak bu küçük kasabaya yönelikti.
Usul usul Hocalı Kasabasının etrafını ablukaya alan Ermeniler, azeri halkının ulaşım , elektrik , gaz bağlantılarını kesti. Tek ulaşım helikopterle sağlanır oldu. Bunu da yapabilen yalnızca askeriyeydi...
Azerbaycan tarihimizde kara bir leke olarak kazınan 26 Şubat 1992 gecesi çığlıklara, acılara, feryadlara, kana doydu..
24 sene evveli soykırıma uğrayan çocukların, yaşlıların, kadınların acıları daha dün yaşanmış gibi halâ ruhumuzun bir yanını acıtmaktadır.
83 ana kuzusu, 106 ana-kadın, 70'ten fazla asırlık yaşlılar, toplamında 613 kişi katledildi..
Hem de ne katlediliş...
Vahşi bir hayvanın dahi asla yapmayacağı yöntemlerle bir imha..
Yakılan, gözleri oyulan, derileri yüzülen, karınları yarılan, organları koparılan ve insanın aklına gelmeyecek çeşitli işkencelerle bir soykırımdı bu yaşanan.
Bir görgü tanığının yazısını okumuştum, şöyle diyordu. ' Ermeni askerler hamile kadının yanıbaşında durup bahis oyunu oynarlardı. Bebeğin cinsiyeti üzerine iddiaya girerlerdi. Bahisin sonucunu görmek için de doğumu beklemezlerdi. Oracıkta annenin karnını yarıp bebeği çıkarır sonrasında da o sabiyi kazığa oturturlardı..' diye kan donduran bu olaylardan sadece bir örneğini paylaştım..
Yine internette sıkça karşılaştığımız Azeri Doktorun anlattığı olayları dinledikçe insanlıktan utanacağımız sahneler gözümüzün önüne geliyordu..
Canlı canlı derileri soyulan ve derisi olmadan bir çocuğun kaç dakika yaşayabileceği deneylerini de yine azeri çocuklarımız üzerinde yapılmıştı.
Acı tarif edilemez..
Bu olay anlatılacak gibi de değil..
Nereye 'Hocalı Katliamı' diye yazsanız bir çığlık duyuyorsunuz karşınızda.
Yakın geçmişimizden bugünümüze kadar susmayan bir çığlıktır bu ...
Yaşanan vahşet sonrası Beyrut'a yerleşen ermeni bir gazetecinin de yazdığı kitabından notlarından paylaşıyorum size. Olayın vehametini daha iyi anlamak için. Şöyle diyor;
' Ölü vücutları yakmak ile görevli olan ve gaflan denilen grup, 2 mart günü Hocalı'nın bir kilometre batısında Azeri Türklerinden oluşan 100 cesedi topladı ve yaktı. Son kamyonda başından ve ellerinden yaralanmış 10 yaşında bir kız gördüm. Kızın yüzü mosmordu. Fakat açlığa, soğuğa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Zorlukla nefes alıyordu. Küçük kızın gözlerindeki ölüm korkusunu unutamıyorum. Aniden Tigranyan isimli bir asker kızı tuttu ve cesetlerin üzerine attı. Sonra cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan cesetlerin arasından bir ağlama, çığlık duydum gibi geldi. Tüm bu olanlara daha fazla dayanamadım. Fakat Shusha'yi gormek istiyordum. Geri döndüm. Digerleri ise haç adına savaşmaya devam ettiler.'
...
' Bazen ölü vücutların üstünden yürümemiz gerekti. Hatta Dashbulak denilen bölgenin yakınlarındaki bir bataklığı geçmek icin ölü bedenlerden kendimize yol yaptık. Ben ölü vücutların üstünden yürümeyi reddettim. Ardından Albay Oganyan bana korkmamamı emretti. Askeri yasalarından birisidir bu. Daha sonra 9-10 yaslarındaki yaralı bir kızın göğsüne tek ayağım ile bastım ve yürüdüm... Bacağım ve fotoğraf makinam kan içindeydi...'
Bu tarihi evlatlarınız da bilsin.
Unutmayın, unutturmayın...