Bediüzzaman Said Nursi’nin “mezarının yerini bile kaybedenlerin” en temel korkusu da buydu.
Bütün diktatörlerin, sanılanın aksine çok korkusu var ama bunların en başında gelen korku, halk korkusudur.
Arkasında milletin desteği olanlardan korkar, bütün diktatörler.
O nedenle bütün darbeciler, bütün diktatörler, bütün zalimler, yalınızdır.
Hiç kimsesi yoktur onların.
Meydana çıktıklarından, sadece kendilerine tabi olan veya korkuyla yanında duranlar vardır.
Halk yoktur; demircisi, bakırcısı, bakkalı, kasabı, işçisi, memuru yoktur bunların arkasında.
Onu iktidarda tutmak için ellerini açıp, semaya kaldıran ve dudaklarından “Allah sizi korusun” diye içten ve yürekten dua edenleri bulunmaz, diktatörlerin…
Beli bükük yaşlıların dualarında yer almazlar.
Evde çocuğuna bakan ve mutfakta yemek yapan kadınların dualarında olmazlar.
Minicik yavrular, en saf halleriyle dua etmez onlara.
Lanet okur; aklı başında olan, yüreği ve ruhu özgür olanlar.
Darbeciler, en çok bunlardan korkar.
Kendisi özgür olmazsa da, ruhu özgür olanlardan…
Sisi’nin korkusu da bu…
Mısır’da darbeci Sisi’nin de bütün korkusu halkın desteği arkasında olan ve üç kişiden ikisinin teveccüh gösterdiği Muhammed Mursi’dir.
Bütün diktatörlerde olduğu gibi Sisi’nin de ödü patlıyor, tir tir titriyor.
Bütün silahlı gücüne, bütün saltanatına, bütün kukla yöneticilerine, bütün düzmece mahkemelerine, önünde el pençe divan duran sözde aydınlarına, gazetelerine, televizyonuna rağmen arkasında halk yok.
Dış basının ve sözde demokratların destek verdiği Sisi, özgürlük mücadelesi veren, insanca yaşamaktan başka bir derdi bulunmayan ve bütün zorbalara karşı mücadele eden yürekli insanları “hain” ilan edebiliyor.
Kavramları çok karıştırdığımız, Mısır’da bir kez daha anlaşıldı.
Mısır’daki kanlı darbe sonrası bizde Gezi kalkışmasında bulunanlarda da aynı zihniyet vardı.
Eğer demokrasi halkın kendi kendini yönetmesiyse, halk kararını vermişti; hem de 40 yıllık diktatörlüğe karşı.
Mısır’a ilk kez demokrasi gelmişti ama bu demokrasiden rahatsız olanlar vardı; sandıktan asla çıkamayacaklar…
Tıpkı Türkiye’de aynı rahatsızlığı duyanlar gibi.
Halkla olmayanlar, halka karşı durarak iktidar elde etmeye çalışıyorlar.
Burada amacın hizmet değil, demokrasi değil, özgürlük değil, iktidar mücadelesi olduğu ortaya çıkıyor.
Bunun için “asla bir araya gelmesi mümkün olmayanlar” bir tek amaç için bir araya geliyor; halkın iradesini yok saymak…
***
Sisi, bütün diktatörler gibi, zorla elde ettiği, silah gücünü kullanarak, zulmederek elde ettiği tahtı koruma çabasında.
Bunun için de hapse tıktıklarından bile korkuyor.
Ölüden de korkar o.
Halkın destek verdiği, sevdiği, hürmet ettiği, arkasından gittiği herkesten korkar.
Bu korkunun bir yansıması, kukla mahkemesinin verdiği idam kararıdır.
Meşru olmayan bir iktidarın emrindeki mahkeme de meşru olmaz.
Halen Mısır Cumhurbaşkanı olan ve bu unvanını ancak ve ancak, halkın tercihiyle bir başkasına kaptıracak olan Muhammed Mursi ve Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf El-Karadavi’nin de aralarında bulunduğu 106 kişi hakkında verilen idam kararı, bu açıdan yok hükmündedir.
Bu kararın uygulanmış olması bile, bunu değiştirmeyecek.
Nasıl ki Bediüzzaman Said Nursi, halen bu milletin gönlündeyse,
Nasıl ki Nazım Hikmet’in şiirleri dillerdeyse,
Nasıl ki Seyyit Rıza’nın sözleri kulaklardaysa,
Nasıl ki Adnan Menderes’in çabası halen takdir ediliyorsa, Mursi’nin de gönüllerdeki yeri hiç eksilmeyecek.
Ama Kenan Evren gibi bir darbeci öldüğünde, arkasından kısacık bir zaman dilimi alan “Fatiha” süresini okuyup, yüzüne süren bulunmayacak.
Darbecilerin korkusu bundandır.
Bir eşeklik eder darbeciler ve sonraki hayatını ve ahretini de berbat ederler…
Garip olan ne biliyor musunuz, Türkiye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a diktatör diyenler ve bu söylemle halktan oy isteyenlerin, Mısır’da ve dünyanın birçok yerinde darbecileri destekleyenler olmasıdır…
Tweetimden seçmeler
Biz sadece Firavun'a karşı durmuyor, Musa'nın da yanında oluyoruz. Sisi ve onun gibi diktatörlerin karşısında, Mursi'nin de tam yanındayız.