Ziya Türk


Kasaba güzel, yemekler leziz ama..

Kasaba güzel, yemekler leziz ama..


Ah o eski yazlar!
Pansiyon ve yazlıkların güneş kremi koktuğu; genç kızların soğuk suya ayaklarını sokmakla yetinip örgü bikinileriyle ortalıkta salındığı; akşamüstleri teraslarda karpuz peynir keyfi yapılan tatiller hani...
Zorlukla biriktirilen paralarla alınan yazlıkların yanı başındaki foseptik kuyularının taşıp akmasına, sokakların tozuna toprağına iki haftada alışılıveren; sürekli patlayan trafolar ve yetersiz şebeke yüzünden her gece kesilen elektriklere rağmen yüzlerin güldüğü yazlar...
En lüks otelde bile yatakların sırtımıza battığı; kahvaltıda diş kıracak kadar sert beyaz peynirlerin sunulduğu; dolaplar gün boyunca çalışmadığı için soğuk su içmenin tek yolunun arabanın bagajındaki buzlukta bir şişe su tutmak olduğu zamanlar...
O yazlar çok gerilerde kaldı.

***
O günlerden bugüne çok şey değişti. En başta da 'yaz tatili' denilen şeyin anlamı değişti!
Artık kıyılarımız müthiş incelikli butik oteller, baş döndürücü dev tesisler ve sayısız milyon dolarlık lüks villalarla süslü.
Antalya'daki, Bodrum'daki, Göcek'teki, Çeşme'deki lokantaların birçoğu kalite olarak İstanbul'un ünlü mekânlarına nal toplattırıyor!
Toskana veya Province atmosferi taşıyan köylerimiz, kasabalarımız var.
Fakat birçok şey hâlâ Hollywood dekoru gibi!
Bütün güzellikler bir kontrplak tablo sanki ve arkalarında çer çöp, pislik dolu.
Yerel yönetimlerin baştan savmacılığı ve tatilcilerin buna boyun eğişi sürüyor.
Hâlâ 'olur, olur, böyle de idare ederiz... maksat ağzımızın tadı kaçmasın!' mantığıyla geçiriyoruz yaz tatillerimizi!
Astronomik restoran hesaplarına; denize girdiğimiz güzel koyların yanı başındaki atık derelerine; misafirlerini enayi yerine koyan konaklama tesislerine; çevresini pislik götüren yazlık sitelere o mantıkla ses çıkartmıyoruz.


Yazının tamamını okumak için tıklayın