Naif KARABATAK


Dünya gittikçe şehirleşmiyor!

Dünya gittikçe şehirleşmiyor!


Dünya, koca bir köy mü olmalı; koca köy, bir dünya mı bilinmeli, gibi bir soru gelse; “Ne olması önemli değil, orada nasıl bir yaşam süreceğimiz önemli” diye cevap veririm.

Bir dünya nasıl köy olur, pek anlaşılmaz, pek anlatılmaz olsa da, teknolojinin açtığı çığır, bütün dünyayı birleştirdi.

Bu iyi ama köylü olmazsak…

Düşünce adamları şehirliyi tarif ederken “medeni”yi de hemen yanında kullanmaları, şehrin, bir insanı medenileştirmesi nedeniyledir.

Elbette şehirde yaşamak, medeni olmanın tek şartı değil.

Köyde atasından gördüğü gibi bir insani ilişkisi olan ve yakın çevreyle muhabbeti içten olan insanların, şehirde “kaba” olarak görülmesi doğaldır ama bu, köylülerin medeni olmadığı anlamına gelmez.

Bu açıdan medeni insanı tarif ederken köylü veya şehirli diye ayırmanın gereği yok.

Doğaldır ki, şehirdeki potansiyel medenidir, köydeki ise bilgisi ve görgüsü oranında medenidir.

Bu, belki de medeniyetten ne anladığınıza bağlı.

Eğer sadece insani ilişkilerde karşındakine tavır ve davranışların kaba değilse, özellikle hitap şeklin nazikse, normal zamanda değil, bir kavga anında bile kibarlığını koruyabiliyorsan, medeni insan olduğuna şüphe yok; ister köylü ol, ister şehirli.

Ama en ufak tartışmada gün yüzü görmemiş küfürler savuruyorsan, başkasına hiç tahammülün yoksa, kendin gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımamaya başlamışsan, hiç kimse senin medeni olduğunu söyleyemez; ister şehirli ol, ister köylü fark etmez…

Kentli bir insanın sanata, spora, eğitime, sağlığa kolay ulaşması, kalabalık bir toplumda yaşadığından, toplumsal ilişkilerde her türden insanla karşılaşması, onu medeni olmaya sevk eder ama medeni olacağı manasına gelmez.

Nerede nasıl konuşacağını, nerede nasıl duracağını, kendisini kızdıran söylemlerde bile nasıl sabredeceğini öğrenmek, yakın akrabaların bir arada yaşadığı ve her gün yüz yüze geldikleri köyde değil, şehirde daha kolay öğrenilir.

Köy, sakinliğiyle, manzarasıyla, küçük yerde yaşayan samimi insanlarıyla “kafa dinleme” yeri olarak görülüp, cazip bilinir, şehirde yaşayan insanlarca…

Ama kentte yaşayan ve köyü bir kaçma mesafesi olarak görenler dahi, köyde yaşamanın, hayatın birçok nimetinden mahrum kalmak olduğunu bilirler…

Buna karşın doğal yaşama, doğal yeme, doğal bir hayat sürme adına köy cazip gelir ama herkes kaçıp köyde yaşayamaz.

Çünkü orada insanlar ekmeğini taştan, topraktan çıkarır; emek, alın teri gerekir.

Zamanında yağan yağmur, vaktinde açan güneş, toprağa atılan tohumların harmanda yüz güldürmesine yarar. Aksinde ise yoksulluk ve yoksunluk baş gösterir.

Şehirli buna katlanamaz; devletin memuru olur, devletin işçisi olur, kendi işinin patronu olur, özel sektörde çalışır ama aybaşında veya her gün kazancını cebine indirir.

Köylü işten bunalınca akşam köy odasında laklak yapar, kahvede pişpirik oynar.

Şehirli ise iş stresinden kaçmak için ya sakin yer arar ya da sosyal etkinliklerle, kültürel faaliyetlerle, sanata, spora, eğitime, öğrenmeye yönelir.

Dolayısıyla şehirlinin medeni olması, insani ilişkilerde daha dikkatli, daha kibar, daha veren olmasını gerektirir.

Ama dünya küçüldü…

Özellikle teknolojinin gelişmesiyle birlikte ülkeler arasında halen tel örgülerle, mayınlarla, silahlarla, korkuyla çevreleyen sınırlar olsa da, sanal âlemde bu yok.

İnsanlar artık köylü olsun, şehirli olsun fark etmiyor; bir tuşla istediği bilgiye ulaşıyor, istediği habere veya yoruma kendi görüşünü yansıtabiliyor. Böylece anket yapmaya gerek duymadan, halkın neyi nasıl algıladığını öğrenebiliyorsunuz.

Ama elbette medeni insanlarda bunu öğrenme şansına sahip oluyorsunuz.

Bu açıdan dünyanın koca bir köy olması çok güzel ama bu, medeniliği elden bırakmadığın müddetçe bir anlam ifade eder.

Kendi gibi düşünmeyene hakaret eden, küfürsüz tek laf edemeyen, insanları hor ve hakir gören, kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayanın nerede yaşadığının önemi yok; ha köyde olmuş ha şehirde…

Sanal âlem, dünyayı koca bir köye çevirdi.

Ama insanlar “medeniliği” bir yana “köylünün içtenliğini” de bir yana bırakarak, “hanzoluğu” medenilik sanmaya başladılar.

Hoşgörüden nasiplenmemiş, hayatında hiç terbiye almamış, ahlaki kaygısı olmayan, insanların düşüncelerine, inançlarına, değerlerine saygı göstermeyen kaba saba tipler çoğunlukta…

Bu insanların nerede yaşadığı, nasıl büyütüldüğü, nasıl bir eğitim aldığı merak konusu.

Gerçek hayatlarında herhangi bir insanla muhabbet etmişler mi, belli değil.

Birisiyle çay içip, dostluğu, arkadaşlığı paylaşmışlar mı o da belli değil.

Birini veya bir şeyleri seven yüreğe sahip olmuşlar mı, o da belli değil.

Sözde herkes iyi, herkes hoş, herkes sevgi dolu ve neredeyse herkes zengin…

Yokluk çeken yok, derdi bulunan yok, şiddete sarılan yok; herkes insan, herkes demokrat, herkes adam gibi adam…

Ama bir bakıyorsunuz, aynı kişi sadece kendisi gibi düşünenlere adam gibi adam, diğerlerinin hepsine türü belli olmayan canlı gibi davranıyor.

Oysa insanlar, başkalarına karşı davranışıyla, hitap şekliyle, kendi gibi düşünmeyenlere olan hoşgörüsüyle, tahammülüyle, sevgi dolu yüreğiyle adam olur. Diğeri ise sadece bir canlı ama çok zararlı bir canlı…

Bütün sınırlar kalkarak dünya, kocaman bir köy olmalı; küçücük bir köy, büyük bir dünya bilinmemeli!

 

Tweetimden seçmeler

Sanırım “köprümüzü de komşuya kaptırdık” diyen tek memleket Adıyaman’dır. Köprü kaptırılmaz, üstünden geçilir, altından su akar, şarıl şarıl!

www.naifkarabatak.net