Metin BOŞNAK


Efkâr ve Herzeler1

Efkâr ve Herzeler1


İklimlerle insanlar arasında bir bağ olabilir mi? 
Mesela sabah güneş açar, öğleyin kar yağar, akşam yağmura dönüşür mü insan? 
Baktığı her yeri sis kaplar, aktığı her yerde donar mı?
İklim içimizden dışımıza yansıyan bir ruh hali mi?
Yoksa ruh halimizi oluşturan iklim midir?
Ölmek için yaşamaya değer!
Hasret için vuslat yaşamaya değer.
Her hasret bir hicrettir.
Her hicrette bir fetih, her fetihte bir kendini fethediş kendine geliş vardır.
Gözleri dolduran kadar, sözleri boşaltan vardır.
Kiminin gözyaşı, biraz su biraz tuzdan ibarettir.
'Gözler yalan söylemez,' ancak yalanı gözyaşıyla saklamaları mümkündür.
Ateşe körükle yaklaşmak ateşi çoğaltır, ama kaynağını da bitirir.
Three Faces of Eve filmini izleyenler bilirler.  
Bir kadın üç kişiliktir filmde.
Aynı teslis gibi: One in three, three in one!
Beyza’nın Kadınları da öyle…
Nostalji kelimesi 'nostos'tan geliyor. 
'Eve dönüş' anlamında. 
Demek ki 'nostalji' hasret değilmiş aslında.
Bir kendine dönüştür hüzünle.
Öz’lem ise, iki’lemi beraberinde getirir.
Öz’lem, öz’gedeöz’ünü eritmekle olur.
Arapçada fiil çekimleri mazi çekimlerden başlar, ama mazide olan geleceği de anlatır. Enteresan bir şeyler oluyor ülkede ve dünyada.
Maziyi geleceği anlamak için yaşarız.
Hâli yaşamak çok an insana nasip olur.
Kalbi bozuk olan kilise de olsa ne olur; camide olsa ne yazar!
İblis ateşten, Âdem topraktan olduğuna göre, aslında iki elementin buluşması da var. 
Buna nefesi, yani havayı da eklemek lazım...
'Hassas' demek çok hissetmek, hissetmeyi devamlı yapmak demektir. 
Ne hissedersen hisset, hassaslık demektir.
Halife Ali, 'sırrın esirindir, söyleyince sen onun esiri oldun demektir!' der. 
Aynı şey aslında, Aşkın kendisidir.
Onda hem esaret hem hürriyet vardır.
Sır dökülünce esrar da kaybolur.
Kâh beşikte yatarız, kâh gasilhânede. 
İkisinde de ağıt olur nedense.
Gelişle gidiş arasında kurulan hamağa yaşam diyoruz.
Dil kadar tatlı, ondan acı şey var mıdır bilmem? 
Dilin kırdığını, dudak düzeltebilir mi?
“Kuş gibiyim” deyince, karga mı gelir akla, güvercin mi, bülbül mü, muhabbet kuşu mu?
Aradığımız kaybettiğimizdir. 
Her arayışta kaybetmişlik ya da bulamamışlık vardır.
Her arayışta, aranan ve arınan bir özümseme gizlidir.
Dervişliğin bir lokma ve hırkadan ibaret olmadığını biliyoruz. 
Asıl olan dervişin bulduğu lokma ve hırkaya şükür etmesidir.
Bulamadığında da.
Bir lokma ve bir hırka ne kadar sembolse, onları temsilen yaşamak ve fakat davranışlardan onun anlamını çıkarmak, sembolü anlamsızlaştırır.
Belki çağımızın bir hastalığı, sembollerle anlamları arasında bağın kopmasıdır. 
Bu en maddiden en maneviye kadar uzanan bir tayf içinde var.
Her tür iklimde yaşarız.
Ancak bizi anlatan tek bir iklim vardır.