Bunun en canlı örneğini Gezi olaylarında gördük. Tüm siyasi partiler, tüzel ve gerçek kişiler, sanat çevreleri, cemaat (hizmet) vs. olaylar devam ederken, kendi görüşlerini en başından sonuna kadar açıkladılar. Olanları, olması gerekenleri kendi görüşlerini, görmek istedikleri ve gördükleri şeklinde söylediler ve yazdılar. Hemen hiç kimse başta söylediğini aslına bakarsanız sonradan inkar etmedi veyahut çizgisini değiştirmedi..
Şimdi sadece üzerinden iki buçuk ay geçtiği halde onlarca yıl geçmiş de herkes olup biteni unutmuş gibi bu olayı ve olayın arkasında bulunanları yeniden yazıyor insanlar... Tamam toplum olarak balıklara bile taş çıkartacak bir hafıza sorunu yaşar hale geldik ama el insaf! Durup dururken “gezi olaylarının arkasında hizmet vardı” da ne demek şimdi?
Sayın Fethullah Gülen hoca, Gezi olayları hakkında düşüncelerini ilk olarak 4 Haziran Salı günü yaptığı sohbette dile getirdi. Olaylar zaten 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece patladı. Hocaefendinin sohbetleri Salı günü herkul.com’da yayınlanıyor. Yani olayların hemen en canlı olduğu zamanda düşüncelerini paylaşmış bulunuyor.
Neler demişti Sayın Gülen, özetle: 'Yol peygamberlerin yoludur. Peygamberlerin varislerinin evliyanın, asfiyanın yoludur. Seleflerimizin yoludur. Dünyada devletler muvazenesinde muvazene unsuru, devletler te’sis etmiş, ruh ve mana kökleriyle beslenen ecdadımızın yoludur. (O yolu takip edemediğimiz için) başa çıkamıyoruz problemlerle gördüğünüz gibi. Bir yerde bir haksızlığı bastırmak için elli türlü haksızlık yapıyoruz, elli türlü zulme giriyoruz. Elli türlü i’tisafa (zulüm ve haksızlığa) sebebiyet veriyoruz. Kinleri, nefretleri körüklüyoruz. Üstesinden gelinmez bir şeye sebebiyet veriyoruz....'
“İnsanlar birbirini öldürecek, kâtil niye öldürüyor bilemeyecek; maktul neden öldü, o da bilemeyecek.” İnsanlara mal açısından, can açısından zarar verilecek, üst üste zayiatlar yaşanacak, fakat bunların hiçbirinin mantığı olmayacak, hiç birinin kıymet-i ilmiyesi, kıymet-i akliyesi diyelim, olmayacak....”
“Beri tarafta da birileri… Niye vuruyorlar? Niye öldürüyorlar? Niye zayiata sebebiyet veriyorlar? Ne günahı var o masum insanların ki camlarını kırıyorlar; molotof kokteyli atıyorlar yurtlara, pansiyonlara, evlere, okullara, üniversitelere, hatta banka şubelerine!.. Öyle bir mantıksızlık, gayr-i insanîlik alıp gidiyor....”
“Şimdi “Bütün bütün böyle.. bir hak arama meselesi hiç yoktur!” derseniz, oradaki bazı masum insanları, masum istekleri de görmezlikten gelirsiniz. Bir kere başta, biz onları ihmal etmişiz. Onlar bizim ihmalimizin meydana getirdiği nesillerdir. Saniyen; bazı makul istekleri vardır onların. Hakikaten “Bir park.. ağaçları sökülmemeli; insanların gezisine müsait hal, o durum, o tablo korunmalı!” diyebilirler, öyle değerlendirebilirler. “Ekosistem” diyebilirler, “Yeşili öldürüyorsunuz!” diyebilirler. Fakat sonra bunu yaparken, orada denge korunamayabilir. Bu defa kendileri yeşili öldürürler. Kendileri genel ahengi bozarlar, ekosistem diye bir şey ortada bırakmazlar. Böyle bir başka mevzudaki duyarsızlık, az meseleyi anlayamama, başka tarafta farklı bir tefrite sebebiyet verir veya farklı bir ifrata sebebiyet verir, hafizanallah....”
“Fakat, bir yönüyle bizim bir zayıf yanımızı, bazı masum insanların belki zayıf yanları sanılan masum isteklerini istismar etmek isteyen dışta ve içte bir sürü, böyle kulaklarıyla genel havayı almaya çalışanlar da var. Hani bazı mahluklar, kulaklarıyla havayı almaya çalışırlar, kıpırdatırlar kulaklarını, sesleri duymaya çalışırlar. Onlar, böyle bir şeyi duyunca (istismar ederler.) Şimdi dünyada bütün medya Türkiye’nin aleyhinde; burada da öyle, başka yerde de öyle, Avrupa’da da öyle. Sanki kıyamet kopmuş gibi bir halleri var. Suriye’de kıyamet kopuyor umurlarında değil. Irak’ta kıyamet kopuyor umurlarında değil. Daha dünyanın değişik yerlerinde canlı bombalar umurlarında değil. Fakat Türkiye bölgede muvazene unsuru olma durumunda bir devlet.. belli kazanımları olan bir devlet.. belli yere gelmiş bir devlet. İşte bir taraftan o masum istekler.. o masum isteklerin içte bazı kimseler tarafından istismar edilmesi, belli ideolojilere kurban edilmesi o masum isteklerin.. başkalarının da bu meseleyi kendi hesaplarına derinlemesine değerlendirmeleri.. bizim gafletimiz, bizim cehaletimiz, bizim görmezliğimiz; başkalarının uyûn-u sâhire şeklinde, hiç uyumayan gözler şeklinde bizi bir kere daha kündeye getirme adına zemin oluşturma gayretleri. Olan, o oldu....” (Konuşmanın tam metnini farklı internet sitelerinden rahatlıkla bulabilirsiniz. Sizin için bir link ekleyeyim: http://zaman-online.de/32510/fethullah-gulen-hocaefendi-gezi-parki-olaylarini-nasil-degerlendirdi)
Elini vicdanına koyan her aklı başında insanın altına imza atacağı sözlerdir bunlar... Çünkü adilce söylenmiş hükümeti, eylemcileri ve hatta eylemlerden zarar görenlerin bile haklarını koruyan, durumu artı ve eksileri ile ortaya koyan analiz cümleleri olmakla birlikte ufkumuzu bakış açımızla açan düşüncelerdir Gülen Hocanın sözleri...
Bu açıklama 6 Haziran’da basına yansıdı... Akabinde zaten hiç durmayan “fitne” senaryolar yazmaya başladı: “Arkadaşımın en yakın arkadaşı AKP nin üst düzey kişilerini (!?) tanıyor. Tayyip hizmete yakınlığı ile bilinen kişileri tasfiye etmeye başlamış. Büyük bir temizlik varmış.” Bülent Arınç’la da araları açıkmış... miş.. muş.. lu cümleler hiç tükenmek bilmiyor..
Nifak, bir gölge oyunu oynatıcısı gibidir..
Nifak, bir gölge oyunu oynatıcısı gibidir. Önce bir elindekini seslendirir, sonra diğer elindekini... Nifak, diğer ele geçip başlıyor: “Bir abi var her ay hocanın yanına gidiyor. O demiş ki “Hoca Tayyip Erdoğan’ı dua listesinden çıkarmış... Tayyip ABD’ye gitmişti ya Hoca efendi onu kabul etmemiş.. Bülent Arınç’ı da bekletmiş” Sonra öğreniyoruz ki o “abi” hayatında hiç hocanın yanına gitmemiş bile!
AKP’nin üst düzey yetkilileri(!?)nin ve abi(!?) lerin sözleri gidip gelirken Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 11 maddede yayınladığı on numara cevapları geliyor insanların yüzlerine tokat gibi çarpan...
Siyasete talip olmak ve siyasetten talepte bulunmak arasındaki farkı Üstad Bediüzzaman’ın hayatından nefis şekilde öğrenmiş ve bunu hayatına da düstür yapmış Fethullah hocanın hala siyasi bir oluşumun peşinde olduğunu ısrarla söyleyenler elbette bunu kendi senaryoları gereği yapıyorlar; fakat buna inananlar, ne üstadın ne de hocanın hayat çizgisinden, hayattaki imani mücadeleden ve bu mücadeleyi tüm dünyevi beklentilerden ne denli üstün tuttuklarından bihaberler...
“En ziyade bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alakadar mühim bir zat geldi. Ona dedim ki: 'Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç gazete okumadım. Bu sekiz aydır bir defa, 'Cihanda ne oluyor?' diye sormadım. “En ziyade bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alakadar mühim bir zat geldi. Ona dedim ki: 'Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç gazete okumadım. Bu sekiz aydır bir defa, 'Cihanda ne oluyor?' diye sormadım. Üç senedir burada işitilen radyoyu dinlemedim; ta ki kudsî hizmetimize manevî zarar gelmesin. Bunun sebebi şudur ki: Îman hizmeti, îman hakaikı, bu kainatta herşeyin fevkındedir; hiç birşeye tabî ve alet olamaz. Fakat, bu zamanda ehl-i gaflet ve dalalet ve dînini dünyaya satan ve bakî elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında, o hizmet-i îmaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tabî ve alet telakki etmek ve yüksek kıymetlerini umûmun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur'an-ı Hakîm'in hizmeti bize katî bir sûrette siyaseti yasak etmiş. Sizler ey ehl-i siyaset ve hükümet! Evham edip bizlerle uğraşmayınız; bilakis, teshîlat göstermeniz lazım. Çünkü, hizmetimiz emniyet ve hürmet ve merhameti tesis ile, hem asayişi, hem inzibatı, hem hayat-ı içtimaiyeyi anarşîlikten kurtarmaya çalışıp sizin hakîki vazifenizin temel taşlarını tesbit ediyor, takviye ve teyid ediyor.' Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, Kastamonu Hayatı
GYV’nın basın açıklamasının akabinde 14 Ağustos’ta Bülent Arınç’ın harika açıklaması da nifak haşeresi ile mücadelede çok isabetliydi...
Ama Hocanın dediği gibi kılcal damarlara kadar işlemiş bir nifak söz konusu olunca, bir damar tıkansa da diğer damarlarda nifak dolaşmaya devam ediyor... Nasıl olduğunu hemen söyleyeyim... GYV’nin ve Bülent Arınç’ın açıklamaların hemen akabinde kulağıma şu fısıldanıyor: “Sizinkiler, CHP’ye kaymaya başlamışlar...” FesuphanAllah!