Umutsuzluk insanın başına gelebilecek büyük bir felakettir. Umutsuzluğu yaymak daha büyük bir felakettir.
İnsan, günlük yaşama daldığında “umutsuzluk” her an kapısını çalar, şöyle bir yolculuğa çıkarır onu. Bulunduğu yere, konuma göre, iş, eş, ev, araba, sınav, memleket meselesi, din ve saire gibi konularda aklı kurcalanır.
İnsan, sorular sorar kendine, kaygılanır. Bir süreçten umutlu ayrılırsa ne ala. Elinden geleni yapar ve kendini mutlu eder, dolayısıyla çevresi de mutlu olur böyle kimselerin.
Sorgulama süreci, onu umutsuzluğa sevk etmişse, bu kimselerin işi gücü olumsuzlukları konuşmak olur. Böyle kimselerin tek mutlulukları umutsuz beklentilerine paralel bir gelişme yaşanmasıdır. En küçük olumsuzluk da “ben böyle dememişmiydim” diyerek acınası bir gülme patlatır, güldüğüne kendi bile inanmaz. Böyle kimselerin etrafındakiler onlarla asla mutlu olamaz.
Umutsuz ve umutsuzca konuşan kimselerin kalabalık bir kitle olduğunu düşünün. Bir siyasi parti, sivil toplum örgütü ya da bir dini grup hayal edin. Sabah akşam “yandık bittik kül olduk, böyle giderse vatan elden gidiyor, bunların yaptığı şeyler dine zarar veriyor” gibi söylemler duyuyorsunuz.
Tek kişi de bile çekilmeyen umutsuzluk halinin kalabalıklara nasıl sirayet ettiği aklın alacağı iş değil. Kalabalığın bütün mensupları aynı umutsuzluk türküsünü çağırsın.
Konunun işsizlik olduğunu düşünün, bu kişişel bir meseledir, kişi iş bulmak için gerekli gayreti gösterir ve kendini yetiştirirse dünyada işsiz kalması çok zor. Kalsa bile nasip diye bir şey var, tevekkeltü diyebilir kendini mutlu eder.
Konu memleket meselesi olsun, burada kişinin yapabileceği tek şey memleketi kendine düşen kadar savunmaktır. Bulunduğu yer neyi gerektiriyorsa onu yapıp çevresine moral vermektir. En azından kendine ait, kendi sorumluluğu altındaki kale düşmeyecektir. Böyle kimselerin yüreği asla teslim olmayacaktır. Şairin dediği gibi, “yanmışsam külümden yapılacak bir hisar vardır.”
Konu dinse, hiç kimsenin yaptığı dine zarar veremez. Mesela, dindar bir kimsenin yaptığı hata kendisine, ailesine, o kişinin bulunduğu sivil toplum örgüte, cemaate zarar verebilir ancak bu dinin kendisini olumsuz anlamda asla etkileyemez. Çünkü, dinin bir sahibi vardır.
Umutsusluğun her türlüsü kötüdür. Çünkü, umutsuzluk insanın niyetini bile gasp eder. En kötü umutsuzluk da din adına olanı ve bunun yayılmaya çalışılmasıdır. Bu konuda mümine düşen umut dolu niyet sahibi olmaktır. Nitekim, Resulullah (sav), “Müminin niyeti amelinden üstündür” seklinde buyurmuştur. Kaldı ki, biz olmasak da Allah’ın dini asla zarar görmez. O kül olmasa da hisar yapmaya gücü yetendir.