Ailesinde anasının kuzusudur. Ana, babasına, yakın akrabalarına, başka büyüklerine karşı saygısızlık yapması çok düşük ihtimaldir. Hadi diyelim saygısızlık etti, ayıplanır, yadırganır. Terbiyesizlik etmiş denilir. Suçlu olduğu durumlarda bir büyüğü dövse bir iki daha atsaymış denilir. Suçsuzsa ve dayak yemişse bir büyüğünden, ne var bunda büyüğüymüş de dövmüş, böyle şeyleri büyütmemek lazım denilir.
Çocuk okula gitse, öğretmenine emanettir. Daha yakın zamana kadar eti senin kemiği benim diye teslim edilirdi. Okulda da büyüklere saygı esastır. Olur da hata ederse, öğretmenine karşı edepsizlik etmiş denilir. Uyarı, kınama cezası verilir. Olayın şiddetine göre okuldan da atılabilir. Azar, hakaret, küçük kulak çekmeler karşısında sus pus olur çocuk. Derslerine çalışmaması, ödevlerini yapmaması bahane olarak gösterilir. Bu dersi sevmiyorum demeyi bırakın anlamıyorum deme cesareti bile gösteremez.
Askere gitse kınalı kuzudur. Her şey vatan için diye girdiği peygamber ocağında vatan için nelere katlandığını ancak askerlik bittikten sonra anlatır. Ast üst ilişkinde, “ast daima hatalıdır, üstün hatalı durumlarda birinci kural geçerlidir “ kuralı gereği yediği fırçalara, hakaretlere hatta küfürlere gık bile diyemez.
Evde büyüklerine, okulda öğretmenlerine , askerde komutanlarına karşı haklı olduğu durumlarda bile hak arayamayan, hak aramanın ne olduğunu bilmeyen , hakkın belkide ne olduğu öğretilmeyen, böyle bir girişimde toplumca haklı görülmeyen çocuklar sokakta siyasetçiye karşı bir garip hak arayışı içerisine girebiliyor. Vahşi bir kurda dönüşebiliyor.
Toplumda siyasi görüşüne göre buna hak verebiliyor. Bizler, önümüze konulan iki yanlıştan birinin savunucusu olabiliyoruz. Karşı taraf “bizim de hatamız var” demediği sürece haksız olduğumuzu bile bile haksızlığı savunuyoruz.
Kim haklı, peki?
Siyasiler hiç mi hata yapmıyor? Tabii ki hatalar yapıyorlar.
Peki gençler haksız mı? . Asla haksız değiller. Bir şeyler yanlışsa tabii ki hak aranmalı. Ama, bu evinde anne babasına, okulda öğretmenlerine, askerde komutanlarına karşı haklı oldukları durumlarda kendini medenice, cesaretle savunmakla başlamalı. Hak arama çözüm getirici olmalı. Yeni sorunlara neden olmamalı. Yerinde olmalı.
Bilmiyorum, bu siyasetçiye bakış açımızla mı alakalı. Çok şey mi bekliyoruz onlardan? Belki, seçim önceleri vaad ettikleri ve yapmadıkları veya yapamadıkları şeyler buna sebep. Siyasetçiler toplumun birikmiş bütün protestolarını yükleniyor. Bastırılmış bütün duygular onlarla gün yüzüne çıkıyor. Her gittikleri yerde bir grubun protestosuna maruz kalabiliyorlar. Bu bugüne özel bir şey değil. Geçmişte yuhalanan siyasiler de örnek gösterilerek bunun normal olduğu algısı yayılmaya çalışılıyor. Ailesine, öğretmenlere, komutanlara, ya da işverenlere karşı yapılsa toplumca linç edilecek hareketler siyasilere karşı yapılınca vatandaşların belli bir kısmı davranışın yanlışlığına dair en ufak şüphe duymuyor. Aynı şey yarın bir başka siyasiye yapılabiliyor.
Demem o ki, bütün bunlara bir çözüm lazım. Hak arama çocuğa en başta öğretilmeli, haklarının ne olduğu, haklarını nasıl aramaları gerektiği onlara öğretilmeli. Galiba, burada en çok iş yine siyasilere düşmekte. En azından haksızlığa uğrayan rakiplerini savunabilmek buna bir adım olabilir.
Zira, kutsal kitabımız Kuran’ı Kerim “bir topluluğa olan kininiz sizi asla adaletten alıkoymasın “ diye buyurur.