Sabiha DOĞAN


Muhafazakar gençleri evlendirelim!

Muhafazakar gençleri evlendirelim!


Kendimizi hem Doğulu hem Batılı hissettiğimizden/kabul ettiğimizden beri toplumumuzda acayip bir durum hakimdir. Hayatımızın her alanında bir kaos, çifte standart, uyumsuzluk, hazımsızlık vs görülür. Esasında ne Doğulu ne de Batılı olamamışlığımızı hiç fark etmemiş olmamız, durumun vehametini artırmaktan başka bir işe de yaramaz!

Düşünce dünyamızı esir alan bu sentezin hayatımıza düştüğü eskizler manidar ve absürt bir tablo çıkarır. Kendi içinde savaşan, çarpışan, çatışan değerlerimizin aldığı yaralar o kadar derin ve onarılmaz boyuttadır ki; bir süre sonra ortada kalan bir kutsal olmaktan ziyade hiçbir yere ait olmayan kurallara dönüşür!

Tanzimat’la belirginleşen aidiyet ve kimlik problemimiz, postmodern zamanda daha da derinleşmiş gözükür. Nereye, hangi sıfatla ve hangi bağla bağlandığı müphem bir toplum olarak gerek sosyal gerekse bireysel anlamda derin bir boşluk duygusu yaşarız.

Osmanlı, Cumhuriyet ayrımının en net, şekilsel olarak görüldüğünü kabul edersek artık eskiye nazaran daha Batılı olduğumuz bir gerçek. Her ne kadar görüntü olarak Batıdan besleniyor olsak da toplumsal hafıza ve değer dünyamızın görünenden daha Doğulu olduğunu söylemek zorundayız.

En muhafazakarımızın bile Batılı formda şekillenen kıyafet tasarımını giyinir; en mütedeyyinimiz bile ev dekorasyonunun bu tarzdan esinlenerek yaptırır. Ancak kadınlarımız İngiliz, erkeklerimiz İtalyan gibi giyinse de; mimarlarımız, evlerimizi Avrupa fuarlarında sergilenen tasarımların birer kopyası gibi tanzim etse de, yaşam biçimimizde Batılı olmaya karşı büyük bir direnç var gibidir.

Beslenme, eğlenme gibi alışkanlıklarımızdan tutunuz beşeri münasebetlerde Batıdan çok Doğuya yaklaşan bir anlayış hakimdir. Bu etkide, kişinin hayat felsefesi önemli bir rol oynasa da toplumda yerleşmiş normlara meydan okumak cesaret ister.

Bu konuda en etkili kurallar kadın/erkek arası yakınlığı düzenleyen sistemde ve evliliğe bakış açısında görülür. Görüntüsel Batılılaşmaya rağmen toplumsal bakış açısında yargılayıcı Doğululuk hakimdir. Dini değerlerden hızla uzaklaşma temayülü gösteren toplumumuzda, buna rağmen, gelenekle iç içe geçmiş bir inanç disiplini hakim olmaya devam eder.

Evliliği çoktan bitirmiş, birliktelikleri kanıksamış Batı kültürü yerine bizde hâlâ, evliliğin kutsal ve zorunlu bir birliktelik olduğu düşüncesi hakimdir. Evliliği kutsayan toplumumuzda birliktelik için nikah olmazsa olmaz bir kural kabul edilir. Bu anlayış, toplumun her kesiminde aynı oranda ve şiddette değilse de egemen bakış açısını yansıtır.

Hâl böyleyken gençlerin artık maddi açıdan daha tatminsiz olması, kariyerin önemsenmesi, eğitim hayatının uzun olması gibi unsurlar evlilik yaşını doğal olarak yukarıya çekmiştir. Öte yandan, inanç ve gelenek dünyamızdan beslenen yazısız kurallar dizgesinin nikahsız beraberliği ret etmesi ortaya farklı tablolar çıkarmıştır.

Dini referansları önemsemeyen geçler için toplumun bu yapısı, gizli birlikteliğe yol açmıştır. Gençler beraberliklerini çoğu kez aile/akrabalarına kapalı, kendileri gibi yaşayanlara açık tutmuşlardır. Eşten dosttan gizlenen flörtler, eğitim veya iş hayatlarında belli bir mesafe alıncaya kadar tercih edilir olmuştur.

Lakin, dini kuralları önceleyen, yaşam felsefesi din merkezli olan inançlı kesim için böyle bir çözüm yolu uzak görünür. Kariyer yapmadan, para kazanmadan evlenmenin mümkün olmadığı ülkemizde dindar gençler için çözüm çok da kolay değildir.

Flört etmesi inancına ters, evlenmesi sosyal yapıya aykırı gençler için çıkış noktası gözükmez. Eğitimini tamamlayıp para kazanmaya başladıktan sonra evlenebilecek inançlı gençler için bu, önemli bir sorun olmaya devam eder.

Dindar gençler, bu noktada diğer akranları gibi dolambaçlı yollara mı başvururlar; yoksa oruç tutarak nefislerine hakim olmaya mı çalışırlar, bunu bilemeyiz kuşkusuz!

Ne dersiniz; Doğulu ne Batılı olabilmiş bir toplumda dindar olmanın, en azından bu iddiayı dillendirmenin faturası bizim mahalle gençlerine mi kesilmektedir acaba?


twitter.com/sabihadogann