En sihirli sözcüklerden birisidir mutluluk. Nereye çekersen çek, nasıl tariflendirirsen tariflendir hep bir büyü kaplamıştır üzerini.
Asırlardır içinde barındırdığı insanlarca farklı anlamlandırılmış ve bir o kadar da herkesin amaçladığı ve istediği tek arzu olmuştur.
Gün geliyor seviyor insanoğlu birisini.. Öyle çok seviyor ki yüreğindeki sonsuzluk evinin anahtatı olarak görüyor. Yemiyor, içmiyor hatta
nefes bile almıyor. Sahipleniyor, canına can katıyor mutluluk adı altında... Oysa bilmiyor ki insanoğlu mutluluk, sadece mutluluğu unutmaya ve beklememeye başladığında kendini gösteriyor... Hangimizin hayatında olmamıştır ki? Vakit geçer, akrep ve yelkovan yarışır inadına.
Nedensizce sorgulamaların ışığı altında bağlandığınız kişiye yönelim zamanla yerini hüzne ve yenilgiye bırakır. Her vazgeçiş aslında yenilgi gibi düşünülse de aslında kazançların en büyüğüdür. Mutluluk denen kavram aşk ile birleştiği zaman dengeyi sarsar. İnsan aslında acıyı çekerek olgunlaşır zira o acıyı da çekmelidir ki sevginin ne denli ihtiraslı olduğunu kavrasın. Yani anlayacağımız gibi aslında evrende duygu başlığı altında yaşanan her olgu insana ders verme niteliği taşır. Mutluluğun zirvesine ulaşman için evren sana bir süre gizli bir zaman verir. Yaşarsın acını en dibine vurarak.
Öyle derinden yaşarsın ki çığlıkların, elemlerin, kederlerin yüreğinin etrafını yanardağ gibi kaplar. Gün gelir, çektiğin acının karşılığını öyle güzel hediyelerle alırsın ki... Kendin bile anlam vermezsin bu huzura, bu görkeme ve bu ihtişama.... Ne mi söylemek isterim? Her şeyin dönüm noktası sabırdır aslında. Sabreden insanın yolu daima mutluluk ile bir kavşakta kesişir. İstemek, beklemek ve başarmak mutluluğun temel anahtarıdır. Dostça ve mutlulukla kalın :)