Elif NİSA


Mutsuzluğun Gerçek Sebebi Nedir?

Mutsuzluğun Gerçek Sebebi Nedir?



Sevgisizliğin günümüzde tüm dünyayı sardığı, insanların birbirlerine gittikçe daha da yabancılaştığı çok açık bir gerçek. Cadde ve sokaklarda insanlar göz göze gelmiyor hatta birbirinin yüzüne bakmıyor. Samimi sevgi insanların ellerinden alınmış durumda ki bu, insanın ruhunun alınmış olması gibidir. Çünkü kişi sevgiyi yitirdiğinde adeta içi boşalır, manevî anlamda tükenir.

Etrafta hep soğuk ve donuk yüzlere rastlıyorsunuz. Sevginin ‘s’si yok. Oysa sevgi ve aşk hayatın gerçekleri. Allah sevgisi ve o sevginin türevleri olan diğer sevgiler, Allah’ın kulları için yarattığı büyük nimetler. 

Günümüzde gençler de mutlu değiller; çoğu mutluluk taklidi yapıyor. Evde, okulda, iş hayatında gençler sürekli sorunlar yaşıyorlar. Birçoğu sevgisizlikte artık yılmış durumda.

Gençler şükredemiyorlar. Örneğin çevresindeki pek çok şeye duyarsız kalan genç, arkadaşının kendisininkinden daha gelişmiş olan bilgisayarı karşısında ıstırap çekiyor. Ya da bir arkadaşında gördüğü yeni bir giysi, onun canını yakıyor; mutsuzluğu için yeterli oluyor.

Çoğu genç sürekli sıkıntılı, hiçbir ortama uyum sağlayamayan, karamsar ve her şeyden şikâyet eden bir ruh haline sahip oluyor. Hiçbir şeyi beğenmiyor ve başta ailesi olmak üzere herkeste bir kusur buluyor.

Arkadaşlarıyla dışarı çıktığında, ufak bir kıvılcımla aralarında gerginlik yaşanabiliyor. Genç barda alkolle bitkinleşiyor, sigara dumanıyla sersemleşiyor. Unutkan, bıkkın, asabi, alıngan oluyor, dikkat bozukluğu ve korkular yaşıyor. Yediğinden içtiğinden zevk almıyor, müziği beğenmiyor. Eğlenmek yerine acılar yaşıyor. Mutlu olmak için gittiği mekânlarda parasını ve zamanını tükettiği gibi, mutluluğunu da tüketiyor. Eve döndüğünde ise anne ve babasıyla tartışıyor.

“Ben neden böyle huzursuzum? Neden bu denli acı çekiyorum?” diye düşünmüyor. Bu acının kaynağını sorgulamıyor.

Oysa acının, mutsuzluğun kaynağı çok açık; Allah’tan uzak yaşamak.

İnsan imanı yaşamadığında para, yiyecek, içecek, zenginlik, kısacası her şeye sahip olsa da bir türlü mutlu olamaz. Elde ettiği her şeyi bir gün yitirebileceği korkusu içinde huzursuz bir yaşam sürer.

Sevgiyi yitirdiğinde, insanın içinde korkunç bir boşluk meydana gelir ve artık yitirilenlerin yerini sıkıntı, azap, korku, gerginlik, kuşku ve panik alır. Bu acıdan kurtulmak için de birçok insan ya uyuşturucu ya da aklı örten, insan bedenine ve ruhuna zarar veren tehlikeli maddeler kullanmaya başlar. Ve doğaldır ki sonuç da çok kötü olur. 

Şans oyunlarına yönelmenin, içki, sigara ve uyuşturucu bağımlılığındaki artışın en önemli sebeplerinden biri genç, yaşlı, kadın, erkek, zengin, fakir ayrımı olmaksızın insanların birçoğunun yaratılış amacından uzak yaşamasıdır.  Madde bağımlılığı, uyuşturucu haplar ve sinir ilaçlarının çok yoğun tüketilmesinin kökeninde dinin insanlara mutluluk veren yönünü görmeme vardır. Dini yaşamamanın verdiği acılardır bunlar.

Dünya hayatının bir imtihan mekânı olarak yaratıldığını düşünmeyen, Allah'ın her şeyi bir hikmet üzerine yarattığına iman etmeyen insanlar, şeytanın da telkinleriyle umutlarını tamamen yitirir, mutsuz yaşarlar.

Oysa şeytanın verdiği her zehrin panzehiri vardır; o ecza dolabında hiç eksik yoktur. İnsanın yapması gereken, 'Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisine dua ettiği zaman icabet eden...' (Neml Suresi, 62) ayetinin bilincinde olarak, her ne durumda olursa olsun hacetlerin bitirilmesi, ıstırapların giderilmesi için tek merci olan Allah'a güvenmek ve samimiyetle dua etmektir. '...Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz...' (Nisa Suresi, 104) ayetiyle Allah, insanlara rahmetinden umut kesmemelerini buyurur.

Cahiliye insanlarının, umutlarını sürekli kılacak sağlam bir güvenceleri yoktur. Bu yüzden ufak bir olayda bile ümitsizliğe kapılırlar. İman edenler ise tüm kuvvet ve kudret sahiplerinin üzerinde olan Allah’a duydukları güven nedeniyle, en zor zamanlarda bile umutlarını güçlü tutarlar. Hep umutlu olabilmek stres ve sıkıntıdan uzak, mutlu bir hayat demektir.

Sahip olduğu nimetlerin Allah Katından bir lütuf olduğunu bilen bir insan için, sabah uyanabilmek dahi çok büyük bir nimettir. Adım atabilmek, yürüyebilmek, konuşup düşünebilmek bu kişi için büyük bir mutluluktur. İnsan nimetlerin değerini genellikle kaybettiğinde takdir eder. Ancak samimi inanan insan bu nimetleri verenin Allah olduğunun ve dilerse geri alabileceğinin şuurunda olduğundan, elindekilere şükreder.  Müminin mutlu olmak için dünyevi nimetlere ihtiyacı yoktur.

Ömürlerini Allah'a kulluktan uzak geçirmiş olan, sadece ‘iyi’ yaşamayı amaç haline getiren kişilerin aksine inananlar, endişeden, korkudan, güvensizlikten uzaktırlar. Çünkü isteklerini insanların değil, Allah'ın yerine getireceğini bilir, Allah'ın beğendiği gibi bir hayat sürdüklerinde, kendilerine en güzel karşılığı vereceğini umut ederler. Allah’ın nimetlerinden biri olan sevgiyi bu bilinçle, derin ve güzel yaşarlar.

Sevgisiz insanlar hem ruhsal, hem bedensel, hem de maddi yönden çökerler. Sürekli hata yapan, suç işleyen ve şeytanın bataklığa benzer karanlık sisteminde yaşayan bu kimseler için de ciddi ve yararlı olacak işler yapmak gerekir. Güzel ahlâka davet etmek, Allah sevgisinin o kucaklayıcı sıcaklığına insanları yaklaştırmak, gerçek sevginin güzelliğini anlatmak önemlidir.  Her şeye Allah aşkıyla bakmak, dünyadaki güzel ve mutlu yaşam için esastır. 

İnsanın en büyük destekçisi Allah'tır. İnsan için, Allah’a yakın olması ve O'na dayanmasından daha büyük destek yoktur. Nötr ve kalbe hitap etmeyen yöntemlerle psikolojik desteğin yararı olmaz. İnsanı korku, panik ve depresyondan uzak tutacak, kalbine şifa olacak tek şey, Allah’a sarılmaktır. O’na yakın olmak, O’na sığınmaktır.

Kalpler Allah’tan uzak kaldıkça körelir, kararır; Allah’ı anmaktan uzak kalınmamalı.  Allah'a ve Kur'an'a sarıldığında kalpler huzur bulur; Allah'ı zikrettikçe kalpler mutmain olur.  Allah tek sevgili hale getirilmeden mutluluk yaşanmaz.

 

https://twitter.com/Fuat_Turker