Musul’un işgal edilmesinin ardından herkes kendi pozisyonuna göre tavır ala dursun, Suriye’de bir türlü dikiş tutturulamayan hesaplar Irak üzerinden sil baştan yapılacak gibi..
Türkiye’yi İŞİD’le olan ortaklığından dolayı politik arenada suçlayanların niyetini kestirmek zor değil lakin bu argümanı kulaktan dolma bilgilerle kullananların yanıldığı bir nokta var.
Türkiye, hiçbir zaman direk muhatabı İŞİD olan bir ortaklığa girişmemiş, sürekli olarak Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) ile muhatap olmuştur.
Özgür Suriye Ordusu ise kuruluşunda, Nusra dahil bir çok grubu içerisinde barındıran kurumsal bir askeri yapı olarak ortaya çıkmıştır ki, bu yapının içerisine düzenli ordu sistematiği olmasına rağmen Irak’ta gerilla savaşı sürdüren İŞİD’le ciddi bağlantılar içerisinde olan gruplarda vardı.
İşte Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen yardım ettiğine dair eleştiri oklarını yöneltenlerin yanıldığı nokta da budur.
Suriye’de muhalif saflarda savaşan gruplar:
Bu grupları tanımlarken her şeyi yerli yerine oturtabilmek, kimin nerede ve kiminle beraber olduğunu net bir şekilde ortaya koyabilmek an itibarıyla çok zor.
Bunu uzaktan masa başı görüşmelerle yapacaklarını iddia edenlere sözüm şu: Suriye’de öyle karışık bir vaziyet var ki, bu grupları bildiğiniz ve duyduğunuz tüm özellikleri ile bilgisayara yükleseniz, bırakın bildiklerinizi, emin olun bilgisayarınız bile çökecektir.
Hatta Arap baharında bireysel diktatörlükten kurumsal diktatörlüğe geçiş sırasında kendisine yeni faydalar uman AB(D)’nin bile, ipin ucu kaçtıktan sonra sağlıklı bir hesap yapamadığını söyleyebilirim.
Arap baharı Mısır ve Tunus’ta başarıyla sonuçlandıktan sonra sıranın Suriye’ye geleceğini hesap edenlere bir yazımda Suriye’nin Mısır , Tunus ve Libya’ya benzemediğini söylemiş ve yedi düvelin rejim üzerinde yıllarca ince hesaplar yapageldiği, dışa belli etmemesine rağmen içi koflaşmış Esed rejiminin cerrahi bir bıçak darbesi yemesi halinde yılların birikimi olan pis koku ve lekelerin etrafındakileri kirleteceğinden ve kokusunun da büyük bir alana yayılarak bir çok kimseyi rahatsız edeceğinden bahsetmiştim.
Komşu ülkelerin ülkesel çıkarlara dayalı hesabı..
Batı ile doğunun dinsel çıkarlara dayalı hesabı..
Ortadoğu ülkelerinin mezhepsel çıkarlara dayalı hesabı..
Dikta yönetimlerin demokrasi korkusuna dayalı hesabı..
Faşist zihniyetlerin etnik kazanımlara dayalı hesabı..
İslam ülkelerinin şeriat korkusuna dayalı hesabı..
Enerji baronlarının kan üzerinden petrol pompalamaya dair hesabı..
İsrail ve AB(D) nin İslamofobiye dayalı hesabı..
Ve bütün bu şıkların kendi içerisinde, radikal, ılımlı, işbirlikçi, siyasi çıkarcı, satılmışlar, alınmışlar, hainler, zalimler, iyiler ve kötüler,
Ve bütün bunlara ilave olarak maddi çıkar veya duygusal gelişmelerle sürekli değişen saflar..
Sınırda olmamıza ve bir çok kişiyle karşılaşmamıza rağmen her şey buğulu.. Uzaktan analiz yapacaklar önden buyursun da ayrıştırsın.
Cehenneme Hoş geldiniz.
Irak devrik lideri Saddam’ın asılacağı sırada kendisine “İla Cehennem” (Cehenneme kadar yolun var) diye bağıran infazcıya söylediği sözü çabuk unutmuşa benziyoruz.
“Benden sonra Irak bir Cehennem”
İŞİD’in koskoca Irak ordusunu dünya kamuoyu önünde rezil edercesine sıraya dizerek Musu’u ele geçirmesinin akşamında yeni bir hesap defterinin açıldığından ve bu defterde Barzanilerin, PKK yapılanmasının, Türkiye’nin, İran’ın, Şii ve Sünni Arapların bu hesaba direk dahil edildiğinden, oyun kurucu tarafından kartların yeniden dağıtıldığından bahsetmiştim.
Kürt Bölgesindeki Kartlar
Malum üzere Barzani ile Erdoğan’ın arası gayet iyi.. Enerji antlaşmaları, Yemen türküleri ve çözüm sürecinin her iki yakada uyandırdığı çok özel başka heyecanlar vs.
Buna paralel olarak bu süreçteki asil oyuncu rolünü kaptırmaktan endişe duyan ve her seferinde ben buradayım mesajını yaptığı eylemlerle ortaya koyan örgütün Barzani ile giriştiği güç dalaşı..
Ve bu güç dalaşının final öncesi son raundu olarak Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmeler..
Yazılan ve çizilenlere bakacak olursak İŞİD’in Kerkük’ü Barzanilere teslim ettiği ve yönünü tek hedef olarak görünen Bağdat’a çevirdiğini görüyoruz. Yani bu yazılanlara göre Barzanilerin gücüne güç katacak şekilde Kerkük merkezli Kürdistan hazır bile..
Bir kere olay bu kadar basit ve her şey bu kadar net gelişecekse buna en evvel Türkçülük tepkisiyle karşı çıkanların oturup kalkıp şükretmesi lazım böylesi bir oluşumun ilk meyvesini kendileri yiyecektir.
Bunların esas korkması gereken durum: Barzani liderliğindeki Irak Kürdistanı ile ciddi bir tabanı ve savaş tecrübesi olan İŞİD ve Sünni Arapların karşı karşıya gelmesi..
Belki de, Sünni Kürtlerin gelenekçi yapısından dolayı büyük saygı duyduğu Barzani bu mücadeleyi kazanmakta zorlanacak ve küresel aktörlerin işareti ve desteği ile kurtarıcı olarak PKK/KCK yapılanması devreye sokulacak ve bununla dirsek teması olan seküler parti ve oluşumlar bölgede bundan sonrası için söz sahibi olarak ileri sürülecektir.
Nitekim ilk gün dillendirdiğim bu hususu doğrularcasına bu meyanda yapılan yorumlar ve “gerekirse biz girer savunmaya yardım ederiz” talepleri çoğalmaya başladı.
İşte o zaman çözüm sürecinin ve iyi niyetli tüm girişimlerin vay haline..
Irak’ın Güneyindeki Hesaplar
Suriye’de çoğu zaman Esed rejimiyle hareket ediyor görüntüsü veren ve savaş uzadıkça muhaliflerin yerini daraltıp Esed’e alan açmakla suçlanan İŞİD’in Irak’ta bilinen en büyük özelliği aşırı Şii düşmanlığı.
Sünni Arap bölgelerinde bu kadar hızlı etki etmesinin altında, Saddam sonrası hem ABD’den, hem de ABD sonrası idareyi devralan ve çoğunluğu Batı yanlısı seküler laik ve Şii Arapların Saddam’ın yakınları bahanesiyle yaşattığı korkunç katliamlar, tecavüzler, işkenceler dahil Sünniler üzerinde oluşturduğu büyük travmanın üzerinden çok geçmemesi yatıyor.
Her şey çok yeni ve hala yerinde bırakıldığı gibi sıcak.. Empati yapıldığında herkes bu psikolojik eziklik altında kim olursa olsun intikam alacak herhangi bir güce sımsıkı sarılacağını kabul eder.
Dolayısıyla Musul ve çevresinde hiçbir zaman sönmemiş ve uzun yıllar sönmeyecek bu intikam ateşinin koordinesine kim daha güçlü, hatta daha zalimane soyunursa her daim çok çabuk destek bulacak ve Musul örneğinde olduğu gibi başarılı olacaktır.
Acı olan durum şu ki, son yıllardaki yapmacık batı karşıtlığı ile kendini ele vermeye başlayan Şii âlimler ve Şii dünyası bu empatiyi yapmaktan aciz bir şekilde Sünni Müslüman akraba ve komşusunun acısını anlayıp geçmişin yaralarını saracağına, başını daha fazla ezmek için savaş tamtamları çalarak sanki her daim batının çıkarlarına hizmet ettiğini ispat etmek istercesine bu ateşi daha fazla alevlendirmektedir.
Kanaatimce hafta başına doğru konsolosluk görevlileri Türkiye’ye teslim edilecektir.
Küresel aktörler ve komşu ülkelerin müdahalesi olmadığı müddetçe Irak’ta taşlar olması gerektiği yere oturacak ve birkaç alternatif te olsa bu doğal süreç Türkiye’nin çıkarına gelişecektir.
Her halükarda küresel aktörler ve komşu ülkeler boş durmadığına göre Türkiye kartların yeniden dağıtıldığı arenada son yıllarda geliştirdiği politikalarına uygun bir pozisyon alması halinde Ortadoğu’nun ötesine kadar hesap sahibi olması an meselesidir.
Sağlıcakla kalın
USTAD 12.06.2014