İşte bu maddi ve manevî saltanat içinde bir gün Hz. Süleyman (a.s.) Allah'tan şu niyazda bulundu: 'Rabbim bana izin ver de yeryüzünde yaşayan tüm varlıkların bir yıllık yiyeceğini vereyim.' Yüce Allah (c.c.) ise şu cevabı verdi: 'Ey Süleyman! Senin bu işe gücün yetmez. Sen bu işi başaramazsın.' Süleyman peygamber, 'Öyleyse bir günlük yiyeceklerini vermeme izin ver' diye yalvarınca yüce Allah (c.c.) izin verdi.
Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s.) yeryüzünde yaşayan bütün insan ve cinlerin bir araya toplanmalarını ve yeryüzü canlılarına yetecek derecede yiyecek ve içecek hazırlamalarını emretti. İnsanlar ve cinler toplanarak tam kırk gün yiyecek ve içecek hazırlamakla uğraştılar. Yiyecek ve içecekler hazırlandıktan sonra Süleyman peygamber rüzgâra emrederek, 'sakın esmeye kalkışmayasın. Çünkü yiyecek ve içecekler ekşir' dedi.
Yiyecek ve içecekler geniş bir meydana sıralandı. Sofralar öylesine büyüktüler ki, bir sofranın uzunluğu yaya olarak bir aylık yol tutuyordu. Varın siz sofraların kurulduğu meydanın genişliğini hesaplayın.
Sonra yüce Allah (c.c.), Hz. Süleyman'a önce kara ve deniz hayvanlarını doyurması gerektiğini bildirerek, denizlerdeki balıkların sofraların kurulduğu meydana akın etmelerini emretti. Bütün balıklar birer birer gelerek, 'Ey Süleyman! Bugün yemeğimizi senden yiyeceğiz. Bu, yüce Allah'ın emridir' dediler. Süleyman peygamber de, 'Hoş geldiniz. Buyurun. İşte yemekler' diye cevap verdi.
Balıklar bir iki lokma attıktan sonra baktılar ki önlerinde bütün yiyecekler tükenmiş. Hep birden, 'Ey Süleyman! Mademki bizleri davet ettin. Karınlarımızı doyur bakalım. Çünkü aç kaldık' diye feryada başladılar. Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s.) ne kadar büyük bir hataya düştüğünü kavrayarak secdeye kapandı ve kâinatın ortaksız sahibi olan Allah'a şöyle dua etti: 'İnsan aklının kavrayamıyacağı şekilde bütün varlıkları üzerine alan Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim.'