Günlerdir karnımdan konuşuyorum.. Yetmiyor tweet atıyorum.. Yetmiyor (gezi içi/ gezi dışı) dostlarla müzakere ediyorum.. Boşa koyuyorum olmuyor, doluya koyuyorum almıyor.. du.. geçen akşam “youtupe”ta paylaşılan bir videoyu seyredinceye kadar.. Artık içimde hiçbir şüphe kalmadı. Bu oyunun da tıpkı diğerleri gibi (28 Şubat, 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs) hükümeti düşürmek için yapılan planlı, stratejik bir hareket olduğuna eminim..
“Bu darbe değil. Kimsenin darbe yapmaya niyeti yok. Hem asker mi kaldı, darbe yapacak. Bu bir halk devrimi anlayın artık!” diyenlerin tam da söylediği gibi orduya değil ama halka rağmen, vatandaşa yaptırılmaya çalışılan, darbenin evrim geçirmiş hali: Geziparkı devrimi... Son on yılda yapılan diğer devrimler ve hatta en yakınımızda cereyan edenlere göre farklı olsa da aslında kullanılan materyaller bakımından, sebepleri farklı bile olsa ulaşılan ve ulaşılmak istenen sonuç aynı: Tüm dünyanın desteğini alarak, mevcut sistemi devirmek veyahut mevcut sistemin başındakinin istifasını sağlamak.. Sonrası Allah kerim...
Bilmeyen veyahut henüz seyretmeyen kaldıysa bir kere daha özgür vicdanlara seslenerek “Revelution Business”, OTPOR ya da CANVAS gibi kelimeleri ile internette arama yapmalarını ve çıkan videoları izleyip, yazıları okumalarını önemle tavsiye ediyorum.
Odatv’nin internet sayfasında da bu konuya yer veren bir yazı yayımlanmış. Doğrusu giriş ve gelişme kısımları doğru olmakla birlikte ya da şöyle söylemek daha doğru olur, formül doğru bilinmeyenleri yerine koyma başarılı fakat sonuç yanlış... Bu durumlarda genellikle son anda yapılan toplama işlemleri eksi/artı işaretlerinden kaynaklanan hatalardan dolayı sonuç yanlış çıkar. Oda TV’nin de yapmış olduğu işlem yanlıştır. Türkiye’de oynanan oyun için satın alınan paketin bir devrim stratejisi olmadığını savunurken kullandığı doneler komiktir. Bu oyunda OTPOR ilişkisini (ki bu devrim şirketinin kullandığı abmlemi bile tüm devrimlerde Turuncu, Karanfil, Gül, Arap baharı ve Allah’tan bizde gerçekleşmeyen Geziparkı devriminde de gördük) gerçek doneler sunamadan uyduruk bulduğunu yazmış ve mantık dışı olduğunu söylemiş. Bir de 12 Eylül’ün kaldırdığı mantık dersi... filan demiş. Yazar devlet okulu derslerinden o kadar uzak ki halen bu dersin okullarda verildiğinin farkında değil.. belki yazarın gitmiş olduğu kollejde (?) bu ders yok ise hiçbir okulda olmadığını düşünüyor olabilir.. Kaldı ki ben Sosyoloji 1. sınıftayım ve ikinci dönemde mantık dersi var. Neyse...
OTPOR grubunun kuruluşunu aktivitelerini anlatan 40 dakikalık videonun ne çabuk bulunup, alt yazılandırılıp insanlara sevris edildiğine dikkat (!) çekmek istemiş. Komployu aradığı yer de enteresan... Game of Thrones yayınlandıktan 24 saat sonra geziparkı direnişçisi(?) “eşekherif” lakaplı kişi tarafından alt yazılı hale getirilmiyor mu? Kaldı ki 2011 de yapılmış bir tanıtım filminin Türkçe’ye çevirilmesine geç bile kalınmış. Aslına bakarsanız 27 Mayıs’ta kurulan çadırların akabinde bu videonun bulunup, Türkçeye çevrilmesi arasında bile neredeyse 15 gün var. Yine geç kalınmış.
Yazıda hiç “Occupy” kelimesinden bahsetmemiş. Oysaki ilk kez 2011 yılında işgal etmek anlamına gelen bu kelime 2011 yılında Wall Street’teki eylemlerde kullanılan bir sloganmış ve “Occupy Wall Street” eylemlerinin arkasında OTPOR-CANVAS bulunuyormuş.
Yazı okuyanları OTPOR- occupygeziparkı düşüncesinden hiç uzaklaştırmıyor. Aksine araştırıp, ilişkinin doğruluğunu bulma yönünde yardımcı oluyor.
Olayların olduğu ilk günlerden itibaren çok yakın olduğum arkadaşlarım mesai saatlerinin dışında hep taksimdeydiler. İlk günlerde söyledikleri şey AVM ye karşı oldukları ve ağaçların kesilmesini istemedikleri idi.. Ben de onlara, ağaçların kesilmesi diye bir şeyin söz konusu olmadığını bu hükümet ile gelişen ağacı söküp başka yere taşıyıp dikmek gibi bir davranışın olduğunu anlatmaya çalıştım. Kasıtlı olarak “kesmek” kelimesi önce yayıldığı için sökmek kelimesi bir türlü kabul görmedi. Sayın Başbakanımız “istemezük” hakeretini 10 yıldır gayet iyi bildiği için bu türlü yalan ve kasıtlı beyanlarla yönlendirilen insanları mum gibi kısa sürede söneceğini düşünerek, kıvılcımın ormanı yakıp yıkacağını kestiremedi. “Kestirmeliydi, işi ne?” diyenlere “hatasız kul olmaz” diyeceğim ve onları iyi niyete davet edeceğim.
Konu hakkında yazdığım ilk yazının sonlarında “Her şeye rağmen, başbakanın samimiyetine, içindeki duygusal damara inanıyorum. Eğer çevresindekiler onu coşturmaz, dişe diş, kana kan yapmazlar ise, bu projeden vazgeçilecek ve olası projeler için halk ile daha yakın irtibatta bulunulacak, insanların gönülleri tekrar kazanılacaktır.” demiştim. Başbakanımız bundan fazlasını bile yapmaya hazır olduğunu alternatiflerle defalarca ifade etti. Mahkeme kararı proje için olumlu bile çıksa yapmayacaklarını halka gideceklerini belirtti. Yeter ki insanlar da bu iyi niyete karşılık kendi iyi niyet kartlarını açsınlar ve artık kimse zarar görmeden herkes evlerine dağılsın..
Fakat ilk günden beri çevrecilik davasına inanmadığım bu eylemlerin asıl maksadı ortaya çıkmış oldu. Asıl maksatı belirtmeden önce Dış işleri bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun Fatma Özkan’a verdiği ropörtajdan birkaç cümle aktarmak istiyorum:
Dış işleri bakanı bazı muhataplarını kastederek, “Bir, bizi Ortadoğu ile karıştırmayın. Orada ne istiyorsanız bizde var. Yani hukuk devleti, şeffaf seçimler, hesap verebilirlik, hepsi var buların. Tamam, diyorlar haklısınız. İki, bizi sizin gösterilerle de karşılaştırmayın, çünkü sizde sokağa çıkanlar, Avrupa’da iş için çıktılar, aş için çıktılar, ekmek için çıktılar. Bizdeki gösteriler tam da gelişmiş demokrasilerin gösterisidir çünkü ancak karnı doyan ve özgürlüğü olan insanlar çevre ile ilgili fikir beyan etmeye başlarlar.” Buradaki mantık örgüsünü Odatv’nin yazına hediye ediyorum. Belki bu örgü onu hayat biber ikileminden kurtarır.
Sayın Davutoğlu’nun şu cümlesini de son alarak almak istiyorum. Ropörtajın tamamını okumak isteyenler internetten ulaşabilirler:
Yurtdışına sesleniyor yine “Ayrıca sen geçmişte Londra’da, Paris’te -2005’te Paris’te şehir yandı, varoşlar yandı- Atina’da, Roma’da birçok ülkede bunlar olduğunda Newyort’ta olduğunda kaygı duydun mu? Böyle bir açıklama yaptın mı? Fransa’nın geleceğinden kaygı duyuyoruz dedin mi? Yunanistan’nın geleceğinden kaygı duyuyoruz dedin mi?”
Elbette demediler.. Çünkü hiçbir ülke yok ki içerideki muhalifleri ile dışarıdaki muhalifleri bu kadar ense tokat olsunlar..
Keçecizade Fuat Paşa’nın meşhur kıssasıyla eylemlerin maksadını arif olanlara bırakayım:
Padişah Sultan Aziz'in Paris gezisi sırasında Fransa İmparatoru 3. Napolyon, Dışişleri Bakanı Fuat Paşa'ya isteklerini sıralar...
Süveyş Kanalı açılmalı, Girit, Osmanlılardan alınıp Yunanistan'a verilmeli, Kudüs'teki kutsal yerlerin Katoliklere ait olanların yönetimi Fransızlarda olmalı...
Osmanlı devletinin bunlara kolay kolay razı olmayacağını bilen İmparator, aba altından sopa gösterir:
'Bu sorunlar sizin için bir dert... Yorgun omuzlarınızdan bunları atınız... Devletinizin ne kadar zayıfladığı bütün dünyada biliniyor.'
Fuat Paşa, gülerek karşılık verir:
'Haşmetmeab, siz, bendenize, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki, üç yüz senedir, dışarıdan sizlerin, içeriden bizlerin, devamlı tahribine direnebilmiş! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, bu devleti yıkamadık!'
Not1: Atılan her tweetin içeriğini şüphe ile karşıla. 100 kişiyi kurşunladılar, TOMAlardan asitli su fışkırtıyorlar, panzerlerle onlarca genci ezdiler. İnsanların derilerini yüzüp ayakkabı yaptılar.. Kurtuluş savaşı yıllarında Yunan ve Ermeni’ler bize böyle zulum etmedi. Azıcık izan lütfen!
Not2: Ahmet Hakan sen ne pis bir yalancıymışsın! Kuzenim hani şu hakkında yalan haber yazdığınız kişilerden biri...Ak Parti Kadın kolu Mahalle başkanı.. Gazete olarak “Aman mahkemeye vermeyin, ne de olsa tekzibini yayınladık” dediğiniz halde utanmadan kendi köşe yazının içine aldığın hanımefendi var ya... Sizin her şeyiniz yalan olmuş! Kızcağızın söylediği 10 kelimeden oluşan cümleyi kendiniz yeniden kurup, nasıl da gerçek gibi aksettiriyorsunuz? Hatta şimdi google amcaya sordum, manjetten önce YALAN HABERİ VERİP, altına da doğrusunu yazmışlar! Hangisi öne çıkıyor? Elbette önce verilen yalan haber!? Bir de “doğru dürüst haber” demişler. Yazıklar olsun sizin gibi medyaya!