Yurdumuzu demir ağlarla örüp nüfusumuzu15 milyona çıkardığımız yıllarda (1933) fakir bir ailenin 6 çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya gelir.
Çok büyük sıkıntılarla büyür. İlkokulu 3’e kadar okur.
15-16 yaşlarına geldiğinde nişanlanır.
Nişanlısı tarafından kaçırılma aşamasında yakalanırlar.
Alelacele düğünleri yapılır.
Evlenince sıkıntıları daha da artar.
2. Dünya Savaşının bütün şiddetiyle sürdüğü, yokluğun ve kıtlığın kol gezdiği o yıllarda gelin olarak gittiği ev de babasının evinden farksızdır.
Eve gelin gelince yeni evliler eve sığamaz olur ve evden ayrılma vakti gelir.
Yapılan mal bölüşümünde ailenin kullanmadığı eski ev paylarına düşer.
Eşya olarak da alacakları bir şey olmadığı gibi başlarını koyacak yastık bile bulamazlar.
Taşındıkları ev çok eski olup her an yıkılma tehlikesi olduğundan köy içindeki tarlalarının bir köşesine ev yapmayı planlarlar.
O yıllarda elde avuçta bir şey olmadığı için kocasıyla birlikte evin temellerini kazar.
Ev işlerinden fırsat buldukça amele gibi çalışır. Evin her santimetrekaresinde emeği vardır.
Bir taraftan ev işleri, diğer taraftan evin yapımında çalışma, öbür taraftan tarla çayır ve hayvan işleri derken genç yaşında vücudu çok yıpranır.
Zaman içinde 10 çocuğu olur.
Çocuklardan ikisinin bebekken ölmesiyle maddi sıkıntılar yanında evlat acısıyla da tanışır.
53 yaşındayken kocasını kanserden kaybeder.
Hayatta yapayalnız olduğunu düşünecek fırsatı bile bulamadan hem evin hanımı, hem de erkeği olur. 3 bekâr çocuğunu eşi olmadan evlendirir.
En küçük oğlu ile birlikte büyük bir metropole taşınırlar.
Yaşanan talihsiz olaylardan sonra dul kalan küçük geliniyle sırt sırta vererek kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışır.
Çocuklarının maddi destekleriyle başlarını sokacak bir ev alarak gelin kaynana değil de bir anne kız gibi 25 yılı birlikte geçirirler.
Zaman içinde kalbi teklemeye, kulağı duymamaya, dizleri tutmamaya başlar.
Diz ağrıları geceleri kendisini uyutmaz olur.
Bir gün evlatlarına annelerinin ağır hasta olduğu bildirilir.
Çocukları en kısa zamanda başında toplanır.
Kalp yetmezliği, nefes darlığı, pankreasta düzensizlik, aşırı kilo ve yürüyememe teşhisiyle hastaneye kaldırılır.
Hasta yatağında gider gelir.
Gerekli tedavi yaptırılır. Tedavi sonucu sağlığı düzelmeye başlar.
Bu arada ayağa kalkıp yürümeye mecali yokken bile pes etmez.
Yardımla da olsa ayağa kalkıp yürümeye gayret eder.
Hayatın kendisini çok yormasına rağmen hep dimdik ayakta kalmayı başaran, hayatı boyunca çektiği onca maddi sıkıntılara rağmen gururundan hiçbir şey kaybetmeyen, evlatlarına bile minnet etmeyen anne şimdi ise hastane köşelerinde ne işi olduğunu algılamaya çalışır.
Hasta olmadığını kendisine inandırmak ve çevresine kanıtlamak isterken doktorların neden kendisini hastane köşelerine attıkları fikri kafasını kurcalar.
Bir ara çocuklarına dönerek burada ne işi olduğunu, kendilerinin neden başında toplandıklarını sorar.
Çocukları, “ Anne sen çok yoruldun, doktorlar seni dinlendiriyor” diyince cevabı;
“Yoruldum yolda kaldım. Susadım çölde kaldım” olur.
Evet gerçekten çok yorulmuş, kendini hayat karşısında ilk defa çaresiz hissetmişti.
Dağa taşa hükmetmeye çalışan kadın şimdi yatağa mahkûm olmuş kendisini başkalarının insafına terk etmişti. Ya da öyle düşünüyordu.
Kalın sağlıcakla.
11.05.2017
Gürbüz Battal